Cem Adrian’ın “Seni kendimden sakınıp…” şiirinin devamı olsa nasıl olurdu diye düşündüğüm ve böylece kalemimin değdiği “Buruk Emanet” sizlerle…
"Seni, sen giderken gelen yağmurlara emanet ettim O çok sevdiğin kır çiçeklerine, vazgeçerek sonbahardan Seni taze ilk baharlara emanet ettim Seni çıkmaz sokaklardan uzun yollara Karanlıktan, aydınlığa emanet ettim Derinlerden bulutlara, siyahlardan beyazlara emanet ettim Tüm yazgıları silip ellerimle, seni başka bir kadere emanet ettim Seni kendimden sakınıp, bir başka kalbe emanet ettim Seni bir felaketten esirgeyip, bir umuda emanet ettim"
Bende yağan yağmurlardan sonra çıkacak gökkuşağı yok Kır çiçeklerini besleyecek güneş ışığım yok Sonbaharda kalmış yüreğim, sana ilkbahar yaşatacak bahçelerim yok Benim sokaklarım çıkmaz, sana o huzurlu uzun yolculuklarım yok Ben karanlığım, aydınlıklarım senin mateminde, ışığım yok Bulutlarımın rengi kara, ben siyahım, senin gözlerini parıldatacak beyazlarım yok Benim kaderim talihsiz, sana aynı kaderi yaşatacak gücüm yok Bende ben eksiğim, sana yuva olacak kalbim yok Ben senin hayatında felaketim, benim umudum yok Benim tüm eksiklerimin sebebi şu, senin varlığın yok Varlığın yok, yokluğunun gürültülü sessizliği var Sesin yok, sesinden duyduğum ismimin hatırası var Hatıran yok, yanımda ki varlığına şahit olmuş bir dünya var Dünyanın rengi yok, tüm renklerinden mahrum kalmış bir çift göz var Bir çift kahverengi göz var, anlamsız bir gidişle denize bürünmüş kahverengi gözler Denize bürünmüş gözlerin sebebi var, bir adamın gidişi Bir adam var, gidişiyle bir kadını yok edilişi